​​​​​​​Çıkar savaşları: Suriye’de El Kaide’nin kullanımı-2

El Kaide örgütü, Suriye'deki hareketini genişletmek için Şam hükümetinin, Türkiye'nin ve Katar'ın işgal politikalarını kullanarak, farklı isimler altında kendini saklayıp varlığını sürdürüyor. El Kaide'nin Suriye'de yayılmasını sağlayan koşullar ve örgütün gelecekteki hedefleri nelerdir?

Dosyamızın ikinci bölümünde, El Kaide'nin Suriye'deki çalışma ve faaliyetlerinin gelişimi, Şam hükümetinin politikalarını, Türk ve Katar işgalini ve el-Kaide'nin Suriye'deki alanlarını genişletme çabalarına dikkat çekeceğiz. DAİŞ, Cebhet El-Nusra, Fetih El Şam ve Tahrir El-Şam isimleri altında kendini yaşatıyor.

CİHATÇILARIN DOĞUŞU VE ŞAM HÜKÜMETİ

Irak'ı işgal süreci, El Kaide örgütünün Suriye'deki çalışmalarının gelişimi için önemli bir aşamaydı. Bunun en önemli nedenlerinden biri, Şam hükümetinin, Irak'taki ABD projesini yenilgiye uğratmak için cihatçıların transferini kolaylaştırdığı dönemde oynadığı roldü.

Suriye şimdi ana geçiş noktası ve yeni üyeler kazanmak için aktif alana dönüştü. Suriye, sonra Irak direnişine katılmak isteyen cihatçıların toplanması ve geçişinin en önemli merkezi haline geldi.

Şam hükümetinin güvenlik kurumları, mollaların Irak'taki ABD işgaline direnme bahanesiyle camilere katılım çağrısı yapmasının yolunu açtı. Sonuç olarak, birçok Suriyeli çağrılarla örgüte dahil oldu. El-Zewahrî bu durum sayesinde Suriye'de El Kaide'nin başka bir kolunu kurdu.

Haziran 2005 başında, dönemin Dışişleri Bakanı Gazî Kenan, BM’nin terörle mücadele konulu toplantısında şöyle demişti: “Suriye'de El Kaide hareketi yoktur.”

Ancak, konuşmadan bir ay sonra, 11 Temmuz 2005'te Şam hükümeti, Dünya ve El Kaide'ye için birkaç Cund El-Şam adında tekfirci grup arasında silahlı çatışmanın gerçekleştiğini açıkladı.

O dönemde Şam hükümetinin, Arap cihatçılara karşı tutumunda büyük bir değişiklik oldu. Suriye'nin tutumu, 14 Şubat 2005'te Lübnan Başbakanı Refîq El-Herîrî'yi öldürmekle suçlanması ve bunun sonucunda uluslararası düzeyde Suriye ordusunun, Lübnan'dan çıkarılmasından sonra sertleşti.

Şam'ın siyasi hesapları değişti ve hükümet terörle mücadelede ortak çalıştığı şirketleri yeniden kurmaya başladı. Şam hükümeti silahlı insanların geçişini kaydederek, radikal İslamcılara karşı kapsamlı tutuklama operasyonları gerçekleştirdi. Sonuç olarak, Sidnaya hapishanesindeki İslami mahkumların sayısı arttı ve hapishane 2005'ten sonra ağır işkencelerin merkezi haline dönüştü.

ARAP BAHARI FIRSATI VE SURİYE ÖRNEĞİ

Usame bin Ladin'in, Mayıs 2011'de ABD tarafından öldürülmesiyle, El Kaide'nin sonu tartışıldı. Ancak Siyasal İslam Bahar’ına dönüşen Arap Baharı'nın başlamasıyla El Kaide, kendisini yeniden örgütlemek için değerli bir fırsat yakaladı. El Kaide Haziran 2011'de de Eymen El-Zewahrî’yi halife ilan etti.

El Kaide, mezhepsel duyguların kafa karışıklığını ve büyümesini kullanarak, cihatçı örgütsel dernekler kurdu.

Uzmanlara göre El Kaide, Şam hükümetinin 31 Mayıs 2011'de Sidnaya'daki mahkumlar için çıkardığı affı, lehine çevirdi.

Sidnaya'yı terk eden mahkûmlar gruplara dahil oldu. Bunlar, daha sonra İslam Ordusu'na liderlik eden Zehran Elûş, Ebu Abdullah El-Hemwî olarak bilinen Hesan Ebûd, Ehrar El-Şam hareketine liderlik eden Îsa El-Sêx, daha sonra Siqûr El-Îslam Tugayı'nın lideri oldu. Hepsi 2004 yılında tutuklanmıştı.

TÜRK VE KATAR DESTEĞİ

Türkiye, El Kaide'nin Suriye'deki varlığının ana destekçisi. Üslerini Türkiye içinde inşa edip sonrasında Suriye'ye geçtiler.

İngiliz gazetesi The Times'ın haberine göre, Katar, Suriye'deki teröristlere milyarlarca dolar göndermek için gizli bir para aktarma operasyonunda kilit bir rol oynamasıyla çeşitli suçlamalarla karşı karşıya kaldı.

Gazete ayrıca, Katar prensinin özel ofisinin, El Kaide'ye bağlı El-Nusra Cephesi'ne gizli yollarla para gönderildiği merkezinde olduğu söylenen Londra Yüksek Mahkemesi'ne birçok dava açıldığını hatırlattı.

The Times'nin belirttiği gibi; iki Katar bankası, birçok hayır kurumu, tanınmış iş insanları, politikacılar ve hükümet çalışanları, dokuz Suriyelinin mahkemeye başvurdukları ve karşılaştıkları zararların tazminini talep ettiği birçok davanın failleri arasındaydı.

İstihbarat konularında uzman olan İsveç Nordic Monitor web sitesi iki rapor yayınladı. ABD askeri istihbarat teşkilatı, Haziran 2016'daki gizli bir raporda, Türkiye ve Katar'ın Nusra Cephesi'ni desteklediğini hatırlattı.

Rapor, Türk istihbaratı ile Suriye'deki radikal yanlısı gruplar, özellikle de DAİŞ ve Nusra Cephesi arasındaki koordinasyonu ortaya koydu.

İskandinav raporu, "El Nusra"nın teçhizat, mühimmat ve silah akışını sürdürmek için güçlü ekipman tedarikini ve kolaylaştırma ağını sürdürdüğünü belirtti.

Raporda ayrıca, Türkiye ile DAİŞ arasındaki güçlü ilişkinin de vurgulandığı belirtildi. Rapor, DAİŞ'in üyelerini eğitmek için Türk topraklarını stratejik bir üs olarak kullandığını ve binlerce DAİŞ’linin Suriye ve Avrupa'ya geçtiğini kaydetti.

Hatırlatılan detaylar arasında, Türk istihbaratının üyeleri ile DAİŞ örgütünün yetkilileri arasında toplantılar gerçekleştirildiği de var. Bu toplantılarda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşleri DAİŞ’e aktarıldı. Birçok rapor bu ayrıntıyı doğruladı. Ancak Nordic Monitor'ün raporunda, DAİŞ’in Suriye'nin kuzeybatısındaki coğrafi yayılımının Türkiye tarafından izlendiği durumu oldukça dikkat çekiciydi.

CEBHET EL NUSRA, EL KAİDE'NİN SURİYE'DEKİ YENİ YÜZÜ

Suriye'deki El Kaide başlangıçta Irak koluna veya Irak'ın İslam devletine bağlıydı. Ancak terör örgütü olarak sınıflandırılması nedeniyle, El Kaide istihbarat kurumlarından saklanmaya ve kendisini yerel bir Suriye grubu olarak göstermeye çalıştı. Nusra Cephesi, Şam'daki El Kaide'nin en önemli ve yeni cephesiydi.

Arap Baharı'nın başlamasından sonra El Kaide, bölgedeki değişikliklere göre örgütlenmek için başka bir strateji geliştirdi. Ensar El-Şeriat prensipleri açıklandı. Bu prensipler Yemen'de de başlatıldı.

El-Zewahrî, Suriye'de El Kaide merkezli örgüt ile DAİŞ’in, Irak kolu arasında daha önce yapılan bir anlaşma aracılığıyla, Nusra Cephesi'nin doğasını, yapısını ve kuruluşunu ortaya koyuyor. El-Zewahrî, bu süreçte başka bir El Kaide stratejisi olacağını söyledi ve "Genel komutanlıktan gelen perspektif, El Kaide'nin Şam'daki görünür varlığını duyurmayacağımız yönündeydi. Irak'taki kardeşlerimizle bu konuda mutabık kaldık” açıklamalarını yaptı.

Ört bas etme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının nedeni El Nusra Cephesi ile El Kaide merkezi örgütü arasındaki ilişki açıktı.

El Kaide lideri Eymen El-Zewahrî, yayınladığı görüntülü mesajda Nusra Cephesi'nin inşasını duyurduktan sonra, Şam aslanlarından ortaya çıktı. 11 Aralık 2012'de ABD, Nusra Cephesi'ni bir terör örgütü olarak tanımladı ve Irak İslam Devleti olarak bilinen örgütün Irak'taki El Kaide kolunun genişlemesi olarak ele aldı.

Gizleme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından El Nusra, Suriye'deki gelişmelere uygun olarak kendini kanıtlamaya çalıştı. Yeni merkezi El Kaide ilkesine ve Ensar El Şeri örgütüne  yaklaşarak, yerel sorunlarla ilgilenmeye çalıştı.

Cebhet El Nusra’nın artan tehditlerine rağmen, Türkiye ve Katar'ın bölgesel çabaları, özellikle El Nusra'yı yumuşamaya ve El Kaide ile bağlantılarını kesmek için çabalamadı.

ASTANA GÖRÜŞMELERİ EL-NUSRA'NIN UMUTLARINI YENİDEN CANLANDIRDI

Rusya'nın, 30 Eylül 2015'te Suriye'ye girmesi, Suriye krizi sürecinde önemli bir değişiklikti. Rusya, Türkiye ile birçok anlaşmaya vardı ve Astana anlaşmasından sonra Şam hükümeti Suriye topraklarının çoğunu kontrol etti. Rusya, Suriye'nin birçok bölgesini işgal etmesi için Türkiye’ye izin verdi.

Bu anlaşmalar nedeniyle çete grupları, Suriye'nin tüm bölgelerinden İdlib vilayetine ve çevresine gönderildi. Bu gruplar askeri saldırılardan çekildi.

El Nusra, bu anlaşmalar nedeniyle koruma sağlama umutlarını artırdı. Bu koruma, meşruiyet yolunda atılmış bir adım olarak görüldü. Bu yüzden kendisini hızla El Kaide'nin ilkesinden uzaklaştırdı. El Nusra Cephesi'ni ilan etti ve El Kaide ile bağlarını kesti.

FETİH EL-ŞAM EL-QAİDE’NİN YENİ ÜRÜNÜDÜR

Ebû Mihemed El Colanî ilk kez 28 Temmuz 2016’da gerçek yüzünü gösterdi ve Cebhet Fetih El-Şam’ın kuruluşunu ilan etti. Kurulan bu yeni güç için, El-Qaide’yi kastederek, hiçbir dış güçle bağlantısı bulunmadığını ileri sürdü.

Ancak bu gerçek dışı bir açıklamaydı. Açıklamasından birkaç saat önce Cephet El-Nusra’ya bağlı El-Menara El-Beyda kurumu, Zewahirî’nin yardımcısı Ebû El-Xêr El Misîr’e ait bir ses kaydını yayınladı ve bu ses kaydında “örgütün El-Nusra’nın ayrılığını Kabul ettiğini ve bu adımı kutladığını” söylüyordu.

Raporlara göre; Ebû Mihemed El-Colanî ve Ebû El-Xêr El-Misrî, Cebhet El-Nusra isminin değiştirilmesi ve El-Qaide’den ayrılmasının duyurulması üzerine anlaştı. Ancak bu ayrılık tamamen şekilsel bir ayrılıktı ve sadece basın ayağında bunun duyurusu yapılacak ve gizli şekilde El-Qaide’ye bağlılığı devam edecekti.

El-Qaîde Örgütü’nün bu gizli planı, bir süre devam etse de daha sonra açığa çıktı. 8 Eylül 2016’da bilinmeyen bir hava saldırısında Cebhet Fetih El-Şam’ın birinci grup liderleri Haleb’in batısında hedef alındı.

Washington, El-Nusra’nın yeni isminin bir aldatmacadan ibaret olduğunu 2017 Ocak ayında da ABD, Xorasen ve Cebhet El-Nusra’yı El-Qaide olarak isimlendirdi. Böylelikle Cebhet Fetih El-Şam’a  (El-Nusra) yönelik saldırılar arttı.

Daha sonra Fetih El-Şam, ABD’nin ceza listesine alınınca, yeni bir arayış başladı ve daha ılımlı bir grup olarak kendisini gösterebilmek için Heyet Tehrîr El-Şam, 28 Ocak 2017’de duyuruldu ve Genel Komutanlığa Elcolanî getirildi.

EL-NUSRA SURİYE’NİN TALİBANI MI OLMAK İSTİYOR?

Amerika Birleşik Devletleri, heyetin bir terör örgütü olduğu ve Suriye'deki yeni El Kaide kolunun adı olduğu konusunda ısrar etti. Birçok raporda, El-Colani ile ABD istihbaratı arasındaki işbirliği tartışıldı. Muzemecêr El-Şam olarak bilinen eski El Nusra komutanı olan Salih el-Hamwî, El-Colani'nin ilişkilerinin, Afganistan'dan gelen ve Nusra Cephesi'ne katılan Xorasen Grubu'na yönelik ABD hava saldırısında yer aldığını söyledi.

Ocak 2017'de El Nusra'nın adını Tahrir el-Şam heyeti olarak değiştirdiğinden beri, heyet kendisini küresel gündemlere bağlı kalmadan, Şam hükümetiyle savaşmayı amaçlayan yerel bir grup olarak göstermeye çalıştı. Cihad El-Ume, Cihad Ume Îslamiye, Nasiriye'ye karşı, cihat artık ortadan kalkmıştır.

2017 yazında Tahrir El-Şam heyeti, Batı ile ilişkiler için bir sürece girişti. El-Colani'nin Ocak 2020 sonunda uluslararası gruplarla yaptığı görüşme, değişim hattının en üst seviyesiydi.

ABD'nin Suriye'deki eski delegasyonu James Jeffrey, heyetin adının terörist listelerinden çıkarılmasının şartlar ve standartlar gerektirdiğini, ancak Heyet Tahrir el-Şam örgütünün bunu sağlayamadığını söyledi.

Uluslararası gerilimler grubu, Joe Biden liderliğindeki ABD yönetimine, İdlib'in ABD'nin teröre karşı stratejisini yeniden tanımlama fırsatlarından biri olduğu yönünde birçok öneride bulundu. ABD yönetimine, Heyet Tahrir el-Şam örgütünün adının terörist listelerinden çıkarılmasını öneren bir istişare sunuldu.

El-Colani, geçmişte sivil kıyafetlerle görüntülerini yaymaya çalıştı. Gözlemciler, kendisini ılımlı bir figür olarak göstermeye çalıştığını ve grubunun terörist sınıflarından uzak, sivil faaliyetlerle görünmeye çalıştığı konusunda yorumlarda bulundu.

Gözlemciler, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesiyle birlikte, Taliban hareketinin ülkeyi kontrol etme zaferiyle, Nusra Cephesi'nin Suriye Taliban’ı olmayı hedeflediğini söyledi.

Colani, son açıklamalarında kendisini Taliban komutanları olarak göstermeye çalıştı. Rusya'ya karşı mücadelesinin, Afganistan'da Sovyetler Birliği'ne karşı yürütülen savaşların olaylarını canlandırdığını söyledi. Bu da Suriye'de varlığını sürdüren Rus hegemonyasına karşı, taraf olarak Batı ve ABD'nin ortağı olma fırsatı yaratıyor.

SONUÇ

Uluslararası güçler, birbirlerine karşı yürüttükleri savaşlarda terör örgütlerini kullanmaya çalışıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan, onları Sovyetler Birliği'ni devirmek için kullandı. Şam hükümeti, Rusya'nın desteğiyle, onları ABD'nin Irak'taki projesini baltalamak için kullandı. Türkiye şimdi onları Suriye ve Libya topraklarını işgal etmek için kullanıyor.

ANHA


Diğer Haberler